Şiir

Bu Fena Mülkünde Ben

Bu Fena Mülkünde Ben

Bu Fena Mülkünde Ben şiiri

Bu fena mülkünde ben nice nice hayran olam,
Nice bir handan olam ya nice bir giryan olam.
Gah feleklerde meleklerden dilekler eyleyem,
Gah arş u şems ile gerdun olam, gerdan olam.

Adımı attım yedi, dört, on sekizden öte ben,
Dokuzu yolda koyup şah emrine ferman olam.
Dost ferah kıldı terahtan, ben teberra eyledim,
Suretâ insan olam, hem can olam, hem kan olam.

Gah bir müfti müderris, geh mümeyyiz, geh temiz,
Gah bir müdbir-ü nakıs, naks ile noksan olam.
Gah batn-ı Hut içinde Yunus ile söyleşem,
Geh çıkam arş üzere bin can olam, Selman olam.

Gah inem esfellere Şeytan ile şerler düzem,
Gah çıkam arş üstüne, seyran olam, cevlan olam.
Gah işitirim işitmezem aşımazam aceb,
Nice bir nisyan olam, hayvan olam, insan olam.

Gah ma’kulat u mahsusat u takrir ü beyan,
Gah meşhurat olam, geh sahib ül Keyvan olam.
Nice bir surette insan, bir sıfatta canavar,
Nice bir tilki olam, ya kurt veya aslan olam.

Nice bir tecrit-i tefrit-i mücerret münferit,
Ye nice cin, nice ins-ü, nice bir şeytan olam.
Nice bir aşk meydanında nefs atın seğirttirem,
Ya nice bir başımı top eyleyip çevgan olam.

Gah birlik içre birlik eyleyem ol bir ile,
Gah dönem katre olam, derya olam, umman olam.
Gah duzahta yanam Firavun ve Haman ile,
Gah cennete varam gılman ile Rıdvan olam.

Gah bir gazi olam, Efreng ile ceng eyleyem,
Gah dönem Efreng olam, nisyan ile isyan olam.
Gah bir mechul olam, merdud olam, Nemrud olam,
Gah varam Cafer olam, tayyar olam, perran olam.

Nice bir ami olam, nami olam, cami olam,
Nice bir kami olam, nakam olam, nadan olam.
Gah ola odlar yakam, diller yıkam, canlar yakam,
Gah varam arşa çıkam, gah şah, gah sultan olam.

Kimse bu söze erişmez, min ledündür ey aziz,
Hızr yolda kaldı, ben gerdun ile gerdan olam.
Ya nice bir dost ile o ben olam, ben o olam,
Ya nice ırak düşem, mahzun olam, ahzan olam.

Nice bir dertler ile odlara yanam yakılam,
Nice bir şakir olam, zakir olam, mihman olam.
Terkedem bu hak-ü badı, vara aslına yine,
Şeş cihetten ben çıkam bi-cism olam, bi-can olam.

Nice bir Cercis ü Bircis olam u Merrih olam,
Nice bir Calinus u Bukrat olam, Lokman olam.
Bu dokuz arslan-ü yedi evren vü dört ejderha,
Bunlar ile cenk edem, Rüstem olam, destan olam,

Bir demi asude olam, gaflet ile hurd u ham,
Bir dem aşüfte olam, mecnun olam, hayran olam.
Gönlümün gencine renc irgörmeden bir yol bulam,
Yahut deryaya girem, bi-reng-ü bi-elvan olam.

Ya nice bir “ben” diyem, “sen-ben” diyem utanmadan,
Ya nice deksiz olam, densiz olam, hayvan olam.
Çün de derler n’edeyim, demezse yanar can ü ten,
Ben dahi dürler dökem, dosta hezar-destan olam.

Kar olam, neykar olam, nevkar olam, esrar olam,
Gah dönem gerdar olam, güftar olam, nu’man olam.
Nice bir balçıkta olam, alçakta olam, hâr olam,
Gah varam gevher olam, yakut olam, mercan olam.

Âdemilikten çıkam, uçam melekler mülküne,
Levn olam, bilevn olam, geh kevn olam, bikan olam.
Gah muti olam Huda’nın emrine bin can ile,
Gah dönem asi olam, Musa olam İmran ile.

Gah varam Davud olam, taht-ı Süleyman’a çıkam,
Gah yine gümrah olam, hemrah olam, hicran olam.
Gah zindandan çıkam azad olam, abad olam,
Geh yine derban olam, mahbus olam, zindan olam.

Dâr olam, gerdar olam, berdar olam, Mansur olam,
Can olam, hem ten olam, hem in olam, hem an olam.
Gah beyaban u harab u, gah serab u, gah türab,
Gah yine mahmud olam, gah cin olam, gah can olam.

Gah izzette aziz ü, gah zillette zelil,
Geh varam erkân olam, rehbin olam, rühban olam.
Geh dönem hamuş olam, bihuş olam, sarhoş olam,
Söyleyip destan olam, hem bağ hem bostan olam.

Yunus’a Tapduk’tan oldu, hem Barak’dan Saltuk’a,
Bu nasip çün cuş kıldı, ben nice pinhan olam.
Yunus şimdi bu sözü sen âşıka de âşıka,
Ki sana hem sıdk olam, hem dert hem de derman olam.

Gah halis, gah muhlis olurum Furkan ile,
Gah Rahmanur Rahim ya Hayyu ya Mennan olam.
Gah dönem bir şems olam, zerremde yüz bin arş ola,
Gah yine tuğyan olam, âlemlere tufan olam.

Evveli Hu, âhırı hu, ya Hu illa Hu olam,
Evvel ahır kala vü “men aleyha fan” olam.

Yunus Emre (k.s)


Lügat:

(Bu Fena Mülkünde Ben Şiiri)

fena mülkü: geçici dünya, kendi varlığından geçme.
handan: gülen, şen, neşeli.
giryan: ağlayan, ağlayıcı.
gerdun: dönen, devreden.
gerdan: dönen, dönücü.
ferman: buyruk, emir.
terah: keder, gam, tasa.
teberra (eylemek): berî olmak, uzaklaşmak, ayıptan kurtulmak.
sureta: sanki öyleymiş gibi, görünüşe göre, görünüşte. yalandan.
mümeyyiz: iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıran, ayırt eden, temyiz yeteneğine sâhip olan. bir şeyi veya kimseyi başkalarından ayıran, farklı, seçkin duruma getiren. ayırtman.
müfti: il ve ilçelerdeki imam, hatip, vâiz, müezzin gibi din görevlilerinin âmiri durumunda olan ve dînî hususlarda fetvâ verme yetkisine sâhip bulunan memur. dînî hususlarla ilgili soruları cevaplandıran ve meseleleri fetvâ vermek sûretiyle halleden fıkıh âlimi.
müderris: medrese ve büyük câmilerde yüksek seviyede ders okutan icâzetli âlim, medrese hocası.
müdbir: tâlihsiz, düşkün.
nâkıs: tam olmayan, eksik, noksan, kusurlu, özürlü.
naks: eksiklik, noksanlık.
bâtın: iç yüz, dâhil, derûn, zamir. sır. “görünmeyen, gizli olan” anlamında Esmâ-ul Hüsnâ‘dandır (Allah’ın en güzel isimlerindir).
esfel: çok (daha, en, pek) sefil, pek bayağı, pek alçak. en dipte, en aşağıda olan (yer).
seyran: bakıp seyretme, gezme, gezinme.
cevlan: gezinmek, gezme, dolaşma.
nisyan: unutma, gaflet, unutuş.
ma’kulat: aklın uygun bulduğu, ancak akıl ile bilinir ve nakle müstenid olmayan meseleler ve ilimler.
mahsûsat: varlığı beş duyu ile anlaşılan, duyulan, hissedilen şeyle.
meşhûrât: mantık. herkes tarafından bilinen, doğru olduğu kabul edilen şeyler, kazıyeler.
keyvan: satürn gezegeni.
tecrit: soyma, soyulma. ayrı tutma, temizleme, ayırma.
tefrit: gereğinden daha aşağıda olma durumu. (genellikle iki aşırı ucu göstermek üzere ifrat kelimesiyle birlikte ifrat ve tefrit şeklinde kullanılır.)
mücerret: madde ve cisim hâlinde olmayan. düşüncede var olan, zihinde soyutlama, tecrit yoluyle elde edilen, soyut (fikir, kavram, tasavvur).
münferit: başka kimse veya şeylerden ayrı olan, tek, yalnız, müstakil. tek tük. hapishânelerde tek kişilik hücre.
seğirtmek: çabuk çabuk veya sıçrayarak bir yere doğru koşar gibi yürümek, hızlı hızlı gitmek. akın etmek, saldırmak, çapmak. koşturmak.
çevgan: değnek, ucu eğri sopa. ucu eğri cirit sopası. at üzerinde değnekle yerdeki topa vurmak sûretiyle oynanan çok eski bir oyun.
katre: damla.
derya: deniz. bir şeyin bol olduğu yer.
umman: çok büyük engin deniz, okyanus.
duzah: cehennem.
gılman: cennette hizmet eden delikanlılar. Osmanlı Devleti’nde yeniçeri, kapı kulu ocağına yeni giren gençler.
mechul: bilinmeyen, tanınmayan, belli olmayan.
merdud: kovulmuş, defedilmiş. geri çevrilmiş, kabul edilmemiş, makbul sayılmamış.
tayyar: uçan, uçucu, gaz hâline gelen, buharlaşıp havaya karışan.
perran: uçan, uçucu.
ami: senevî, yıllık. ileri gelenden olmayan. câhil. havassa âit olmayan. Avama âit ve müteallik.
nami: namlı, ünlü, meşhur, yerden biten, yetişip büyüyen, neşvünemâ bulan.
cami: cemeden, der!iyen, toplıyan. içine alan, içinde bulunduran.
kamı: kam’eden, kahreden, yok eden.
nakam: murâdına erememiş, mahrum, nasipsiz.
nadan: câhil, bilmez, bilgisiz (kimse). sert ve gönül kırıcı, kaba (kimse), nobran.
mahzun: üzgün, üzüntülü.
ahzan: hüzünler, kederler, gamlar, tasalar.
şakir: Allah’a şükreden, hâlinden memnuniyetini bildiren.
zakir: anan, zikreden (kimse), tekkelerde âyin sırasında ilâhî okuyan kimse.
mihman: misâfir, konuk.
bî-can: ruhsuz, cansız.
asuman: sıkıntı ve üzüntülerden uzak, dağdağasız, gāilesiz, rahat, huzurlu, sâkin, sessiz.
bi-renk: renksiz.
bi-elvan: renksiz, parıltısız.
renc: ağrı, sızı, zahmet, eziyet, ıztırap.
aşüfte: açık saçık kadın, baştan çıkmış kadın, oynak.
nevkar: acemi, işe yeni başlamış.
esrar: sır, sırlar. gizli hikmetler ve mânalar. bilinmeyen şeyler.
güftâr: söz, kelâm.
nu‘man: kan.
levn: renk, yüzün rengi, beniz, çeşit, nevi, sınıf.
bilevn: renksiz, benizsiz, sınıfsız.
kevn: varlık, var olmak. vücud, âlem, kâinat. mevcudiyet. var olma, varlık. yaratılan, âlem.
muti: uyan, itâat eden, boyun eğen, tâbi olan (kimse). yumuşak başlı, uysal, itâatli, itâatkâr (kimse).
gümrah: yolunu kaybetmiş, yolunu şaşırmış (kimse). doğru yoldan sapmış, dalâlete düşmüş, azgın.
hemrah: yol arkadaşı, yoldaş.
hicran: bir kimseden ya da bir yerden ayrılma, ayrılık. ayrılığın yol açtığı onulmaz acı.
azad: serbest, hür, kimseye bağlı olmayan, kölelikten kurtulmuş olan, dünya alâkasından kesilmiş, serbest fikirli.
abad: bayındır, mâmur, âbâdan, şen, neşeli.
derban: kapıcı.
mahbus: mahkum, tutuklu, bir yere kapatılmış, hapsedilmiş.
zindan: tutukluların ya da hükümlülerin içine konulduğu kapalı yer. çok karanlık ve sıkıntı verici yer.
berdar: darağacına çekilmiş, asılmış.
beyaban: çöl.
turab: toprak.
serab: çölde, sıcak ve ışığın tesiriyle ilerde veya ufukta su ve yeşillik var gibi görünme olayı. şaşkın hale gelme. şaşkın, şaşırmış.
erkân: bir topluluğun önde gelenleri, söz sahipleri, büyükler, üstler.
zillet: hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma.
ruhban: râhipler sınıfı, râhipler.
hamuş: çok az konuşan, sessiz, sakin olan, sükûti. suskun.
bihuş: aklı başında olmayan, kendinden geçmiş, baygın; şaşkın, sersem.
sarhoş: alkollü bir içki veya keyif verici bir madde etkisiyle az veya çok kendini bilmez, kendine hâkim olamaz duruma gelmiş (kimse). bir şeyden kendini kaptıracak derecede mutluluk duyan kimse, mest.
destan: anlatı, hikaye. tarih öncesi, kahramanları, kahramanlıkları, olağanüstü olayları öyküleyici bir yöntemle ve koşuk olarak anlatan en eski bir yazınsal tür.
bostan: sebze bahçesi, kavun karpuz tarlası.
bağ: yalnızca üzüm yetiştirilen toprak parçası, meyve bahçesi.
pinhan: gizli, saklı, gizlenmiş.
sıdk: içten bağlılık, sadakat.
muhlis: dostluğunda ve inançlarında içten olan, hiçbir katışığı bulunmayan, eksiksiz.
halis: tek bir şeyden oluşmuş bulunan, katışık olmayan, katışıksız, öz.
tuğyan: taşma, coşma, su baskını. taşkınlık, coşkunluk. haddini aşma, azgınlık, serkeşlik.
tufan: şiddetli yağmur, çok yoğun veya şiddetli şey.


Bu Fena Mülkünde Ben
Yunus Emre Şiirleri
Yunus Emre Divânı

Yorum Yaz