Şiir

Ey Dost Bunca Kıyl ü Kal

Ey Dost Bunca Kıyl ü Kal

Ey Dost Bunca Kıyl ü Kal Şiiri

Ey dost bunca kıyl ü kal ne maksud hod bir haber durur,
Ya bunda cüst ü cu nedir, görene bir nazar-durur.

Dağlar aşıp berye geçip, ey uzak sefer edenler,
İstediğin sende iken, aceb bunca sefer durur.

Hiç kılmagıl ırak sefer, ömür geçer ecel erer,
Dost sendedir halvet sever, bu galebe haşer durur.

Gel ırak isteme onu, canından içeri canı,
Seninle bile duranı, görmeyen bî basar durur.

Sen uyursun ol uyanık, eksiğini kılar bayık,
Dahî nice bulam tanık, daim seninle yar durur.

Mescid ü medrese sende, sen dört yana perâkende,
Ne kaldın sen bu erkende, işin katı düşvar durur.

Bu tevhîd donunu giyen, varlığın yokluğa sayan,
İşbu yolda kâyim duran, belli bilin ol er durur.

Ol işler tamam olunca, ol dirliği dirilince,
Gözün hicâbın silince, yer gök dolu dîdar durur.

Miskin Yunus onu gördü, gönlü vü canı sevindi,
Kamusunu yere saldı, maşûka intizarıdır.

Yunus Emre (k.s)


Lügat:

kıyl-ü kal: arapça malayani, gıybet. Kitaplarda kîl-ü-kâl, kâl ü kîyl şeklinde de geçer.
maksud: istenen, niyet edilen, güdülen, amaçlanan, kasdedilen; varılmak istenen yer. kasdedilmiş. istenilen şey. istek. arzu. gâye.
hod: kendi. hod be hod: kendi başına.
cüst ü cû: arayıp sorma, araştırma.
berye: çöl.
halvet: tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için belli bir müddet tenhâda kalma hali yalnız kalmak. yalnız kalma, tenhaya çekilme. tenha yer, ibadet için tenha hücre. yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. gizlilik. tenha yerde yalnız kalmak.
galebe: üstün gelmek, yenmek, bozmak, çokluk, yeğin olmak.
ırak: uzak.
basar: görmek, görme yetisi.
bayık: doğru, gerçek (söz), açık, belli, aşikar. sadık, saygılı. geçici, ölümlü.
perâkende: dağınık. dağıtma. azar azar yayılan veya satılan. farklı farklı, parça parça. dağınık.toptan olmayan.
düşvar: güç, zor.
don: elbise, kıyafet.
tevhid: sözlükte “tek ve bir olmak” anlamındaki vahd (vahdet, vühûd) kökünden türeyen tevhîd “Allah Teâlâ’nın bir ve tek olduğunu kabul etmek” demektir.
kayim: ayakta duran, bir işte sebat eden, direnen, duran, bir şeyi yapan icra eden, Allah’ın emrini ifa eden, mevcut, baki.
hicab/hicap: utanma, perde. iki nesne arasına konan engel, örtü. bir kişi ile bir nesne arasında yer alan ve arkasında bulunanların görülmesine engel olan şey.
didar: yüz, çehre; mülâkat, görüş, görünme, görüş kuvveti, göz, açık, meydanda, göz, görme, görünme, görüşme, buluşma, yüz. Cenâb-ı Hakk’ın müminlere vâdettiği görünüşü, tecellîsi.
kamu: hep, bütün, halk hizmeti gören devlet organlarının tümü.
maşuk: sevgili. sevilen, aşık olunan.


Ey Dost Bunca Kıyl-û Kal Şiiri
Yunus Emre Şiirleri
Yunus Emre Divânı

Yorum Yaz